M
Meşruiyetçiler — Büyük topraklı soyluların çıkarlarını temsil eden ve 1830'da devrilmiş olan "meşru" Bourbon hanedanı yandaşları, Finans aristokrasisine ve büyük burjuvaziye dayanarak hüküm sürmekte olan Orleans hanedanına (1830-48) karşı savaşımlarında, meşruiyetçilerin bir kesimi toplumsal demagojiye sığınmış ve kendilerini burjuvazinin sömürüsüne karşı çıkan halkın savunucusuymuş gibi göstermeye kalkmışlardır.
Meta -- Kapitalin ilk bölümü meta’ya ayrılmıştır. "Meta, her şeyden önce, bizim dışımızda bir nesnedir ve, taşıdığı özellikleriyle, şu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir. Bu gereksinmelerin niteliği, örneğin ister mideden, ister hayalden çıkmış olsun, bir şey değiştirmez. Burada nesnenin, bu gereksinmeleri, geçim aracı olarak doğrudan doğruya mı, yoksa üretim aracı olarak dolaylı yoldan mı, nasıl giderdiği de bizi ilgilendirmemektedir"
Yalnızca kullanım amacıyla üretilen nesneler ya da kullanım degerinden ibaret olan maddeler meta degildirler; ancak başka bir ürünle değiştirmek ya da satmak için bir şey yapılırsa, yani nesnede bir değişim degeri sözkonusu ise, o nesne bir metadır.Kapital'in ilgili bölümleri metanın bu niteliklerini cözümler. Nesnenin ya da üretimin niteliksel degeri, yani onun kullanım degeri ve bunun karşısında niceliksel değeri, yani değişim değeri vardır. Bunlar nesnede bir bütün halinde bulunur ya da öyle algılanır ancak Marx'tan itibaren böyle olmadığı anlaşılır; Metayı meta yapan onun değişim degeridir. Alınıp satılabilen bir şey olarak Emek gücü de bir metadır ve işçinin metalaşması sürecinin temeli de buradadır.
Meta Fetişizmi -- Metanın niteliğindeki kullanım değeri ve değişim değeri şeklinde ortaya konulan ayrım temelinde irdelenir ve açıklanır. Çünkü ürünün kullanım değeri açısından bir sorun yoktur, sorun ya da fetisiştik nitelik değişim değeriyle birlikte belirmektedir.
Marx meta fetişizmini şu şekilde açıklıyor:
"Öyleyse, emek ürününün anlaşılmaz özelliği, meta biçimine girer girmez, niçin ortaya çıkıyor? Kuşkusuz bu, biçimin kendisinden geliyor. Her türlü insan emeğinin eşitliği, bu emek ürünlerinin hepsinin eşit değerde olmaları ile nesnel olarak ifade edilir; harcanan emek-gücünün, bu harcanma suresi ile ölçümü, emek ürünlerinin değerinin niceliği biçimini alır; ve en sonunda, üreticilerin içersinde emeklerinin toplumsal niteliğinin kendini gösterdiği karşılıklı ilişkiler, ürünler arasında bir toplumsal ilişki biçimini alır. İnsanlar arasındaki belirli toplumsal ilişki, onların gözünde, şeyler arasında düşsel bir ilişki biçimine bürünüyor.
Bu nedenle, benzer bir örnek vermek için, din âleminin sislerle kaplı katlarını dolaşmamız gerekir. Bu âlemde, insan beyninin ürünleri, bağımsız canlı varlıklar gibi görünür, ve hem birbirleriyle, hem de insanoğlu ile ilişki içine girerler. İşte metalar âleminde de, insan elinin yarattığı ürünler için durum aynıdır. Emek ürünlerine, meta olarak üretildikleri anda yapışıveren ve bu, nedenle meta üretiminden ayrılması olanaksız olan şeye, ben, Fetişizm diyorum.
Evet,ürünü aslen meta yapan şey de bizzat bu fetişizmdir. Yani, ürün üzerinden toplumsal ilişkiler kurulup düzenlenmedikçe ürün, ürün olarak kalacaktır. İhtiyaç ve ihtiyaç fazlası olan basit bir değişim ilişkisinin nesnesi olan ürün, toplumsal ilişkilerin "iktisadi iz" leri halini aldıkça, üründen metaya varan yolu ilerler. Toplumsal ilişkinin bu kapitalist biçimi, ürüne bizzat bu sahip olmadığı insan ilişkilerinin taşıyıcısı olma sıfatını yükler, bu haliyle meta artık fetişizmin öznelerinden birine dönüşürken, idelojinin de bir türevidir."
Montanyarlar -- Fransız Devrimi sırasında Konvansiyon Meclisi'nin en üst ve en soldaki sıralarında oturan milletvekillerine ve II. Cumhuriyet dönemindeki aşırı solcu milletvekillerine verilen ad. Konvansiyon Meclisi'nde, bulundukları yerden ötürü bu milletvekillerine Fransızcada "dağlılar" anlamına gelen "Montagnards" denmiştir. Başlangıçta sayıları az olan Montanyarlar, 1793 başlarında meclisin üçte birinden fazlasını oluşturuyorlardı. Bir siyasî parti oluşturmayan ve siyasî bir bütünlük göstermeyen bu topluluğun içinde başta Danton, Robespierre ve Marat olmak üzere Desmoulins, Collot d'Herbois, Billaud-Varenne, Couthon, Saint-Juste gibi kimseler vardı. Daha çok burjuvaziye ve "baldırı çıplaklar"a (sans culottes) dayanıyorlardı. Dıştaki yenilgiler, kral sorunu gibi siyasî olayları değerlendirerek Jirondenlere karşı güç kazandılar. Kordelyeler'in (Cordeliers) ve Jakobenler'in (Jacobins) kulüplerinin denetimini ele geçirerek Devrim Mahkemesi'nin (10 Mart 1793), Devrim ve Denetleme Komiteleri'nin (21 Mart 1793) ve Genel Kurtuluş Komitesi'nin kurulmasını sağladılar ve bunların yönetimlerini üstlendiler. "Baldırı çıplaklar" Jirondenleri saf dışı edince de iktidara geldiler. Bu durum kendi aralarındaki bütün anlaşmazlıkların su yüzüne çıkmasına neden oldu.
Sağdan ve soldan gelen eleştiriler karşısında Marat ve Danton dışlandılar. Bundan sona Montanyarlar, Robespierre'in önderliğinde bir süre için birleştiler. Fakat güçlü ve birleşik muhalefet karşısında dayanamayıp 1794'te devrildiler. Geri kalan Montanyarlar 1795 ayaklanmalarında öldürüldüler. Fransa'daki II. Cumhuriyet dönemindeki aşırı sol eğilimli milletvekillerine de Montanyarlar denmiştir. Ledru-Rollin, Felix Pyat ve Delescluze en önemlileridir. Seçimlerde bozguna uğramalarından sonra gizli örgütlenmelerle çalıştılar ve Louis Napoléon Bonaparte'ın darbesi sonunda tasfiyeye uğradılar.
Meşruiyetçiler — Büyük topraklı soyluların çıkarlarını temsil eden ve 1830'da devrilmiş olan "meşru" Bourbon hanedanı yandaşları, Finans aristokrasisine ve büyük burjuvaziye dayanarak hüküm sürmekte olan Orleans hanedanına (1830-48) karşı savaşımlarında, meşruiyetçilerin bir kesimi toplumsal demagojiye sığınmış ve kendilerini burjuvazinin sömürüsüne karşı çıkan halkın savunucusuymuş gibi göstermeye kalkmışlardır.
Meta -- Kapitalin ilk bölümü meta’ya ayrılmıştır. "Meta, her şeyden önce, bizim dışımızda bir nesnedir ve, taşıdığı özellikleriyle, şu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir. Bu gereksinmelerin niteliği, örneğin ister mideden, ister hayalden çıkmış olsun, bir şey değiştirmez. Burada nesnenin, bu gereksinmeleri, geçim aracı olarak doğrudan doğruya mı, yoksa üretim aracı olarak dolaylı yoldan mı, nasıl giderdiği de bizi ilgilendirmemektedir"
Yalnızca kullanım amacıyla üretilen nesneler ya da kullanım degerinden ibaret olan maddeler meta degildirler; ancak başka bir ürünle değiştirmek ya da satmak için bir şey yapılırsa, yani nesnede bir değişim degeri sözkonusu ise, o nesne bir metadır.Kapital'in ilgili bölümleri metanın bu niteliklerini cözümler. Nesnenin ya da üretimin niteliksel degeri, yani onun kullanım degeri ve bunun karşısında niceliksel değeri, yani değişim değeri vardır. Bunlar nesnede bir bütün halinde bulunur ya da öyle algılanır ancak Marx'tan itibaren böyle olmadığı anlaşılır; Metayı meta yapan onun değişim degeridir. Alınıp satılabilen bir şey olarak Emek gücü de bir metadır ve işçinin metalaşması sürecinin temeli de buradadır.
Meta Fetişizmi -- Metanın niteliğindeki kullanım değeri ve değişim değeri şeklinde ortaya konulan ayrım temelinde irdelenir ve açıklanır. Çünkü ürünün kullanım değeri açısından bir sorun yoktur, sorun ya da fetisiştik nitelik değişim değeriyle birlikte belirmektedir.
Marx meta fetişizmini şu şekilde açıklıyor:
"Öyleyse, emek ürününün anlaşılmaz özelliği, meta biçimine girer girmez, niçin ortaya çıkıyor? Kuşkusuz bu, biçimin kendisinden geliyor. Her türlü insan emeğinin eşitliği, bu emek ürünlerinin hepsinin eşit değerde olmaları ile nesnel olarak ifade edilir; harcanan emek-gücünün, bu harcanma suresi ile ölçümü, emek ürünlerinin değerinin niceliği biçimini alır; ve en sonunda, üreticilerin içersinde emeklerinin toplumsal niteliğinin kendini gösterdiği karşılıklı ilişkiler, ürünler arasında bir toplumsal ilişki biçimini alır. İnsanlar arasındaki belirli toplumsal ilişki, onların gözünde, şeyler arasında düşsel bir ilişki biçimine bürünüyor.
Bu nedenle, benzer bir örnek vermek için, din âleminin sislerle kaplı katlarını dolaşmamız gerekir. Bu âlemde, insan beyninin ürünleri, bağımsız canlı varlıklar gibi görünür, ve hem birbirleriyle, hem de insanoğlu ile ilişki içine girerler. İşte metalar âleminde de, insan elinin yarattığı ürünler için durum aynıdır. Emek ürünlerine, meta olarak üretildikleri anda yapışıveren ve bu, nedenle meta üretiminden ayrılması olanaksız olan şeye, ben, Fetişizm diyorum.
Evet,ürünü aslen meta yapan şey de bizzat bu fetişizmdir. Yani, ürün üzerinden toplumsal ilişkiler kurulup düzenlenmedikçe ürün, ürün olarak kalacaktır. İhtiyaç ve ihtiyaç fazlası olan basit bir değişim ilişkisinin nesnesi olan ürün, toplumsal ilişkilerin "iktisadi iz" leri halini aldıkça, üründen metaya varan yolu ilerler. Toplumsal ilişkinin bu kapitalist biçimi, ürüne bizzat bu sahip olmadığı insan ilişkilerinin taşıyıcısı olma sıfatını yükler, bu haliyle meta artık fetişizmin öznelerinden birine dönüşürken, idelojinin de bir türevidir."
Montanyarlar -- Fransız Devrimi sırasında Konvansiyon Meclisi'nin en üst ve en soldaki sıralarında oturan milletvekillerine ve II. Cumhuriyet dönemindeki aşırı solcu milletvekillerine verilen ad. Konvansiyon Meclisi'nde, bulundukları yerden ötürü bu milletvekillerine Fransızcada "dağlılar" anlamına gelen "Montagnards" denmiştir. Başlangıçta sayıları az olan Montanyarlar, 1793 başlarında meclisin üçte birinden fazlasını oluşturuyorlardı. Bir siyasî parti oluşturmayan ve siyasî bir bütünlük göstermeyen bu topluluğun içinde başta Danton, Robespierre ve Marat olmak üzere Desmoulins, Collot d'Herbois, Billaud-Varenne, Couthon, Saint-Juste gibi kimseler vardı. Daha çok burjuvaziye ve "baldırı çıplaklar"a (sans culottes) dayanıyorlardı. Dıştaki yenilgiler, kral sorunu gibi siyasî olayları değerlendirerek Jirondenlere karşı güç kazandılar. Kordelyeler'in (Cordeliers) ve Jakobenler'in (Jacobins) kulüplerinin denetimini ele geçirerek Devrim Mahkemesi'nin (10 Mart 1793), Devrim ve Denetleme Komiteleri'nin (21 Mart 1793) ve Genel Kurtuluş Komitesi'nin kurulmasını sağladılar ve bunların yönetimlerini üstlendiler. "Baldırı çıplaklar" Jirondenleri saf dışı edince de iktidara geldiler. Bu durum kendi aralarındaki bütün anlaşmazlıkların su yüzüne çıkmasına neden oldu.
Sağdan ve soldan gelen eleştiriler karşısında Marat ve Danton dışlandılar. Bundan sona Montanyarlar, Robespierre'in önderliğinde bir süre için birleştiler. Fakat güçlü ve birleşik muhalefet karşısında dayanamayıp 1794'te devrildiler. Geri kalan Montanyarlar 1795 ayaklanmalarında öldürüldüler. Fransa'daki II. Cumhuriyet dönemindeki aşırı sol eğilimli milletvekillerine de Montanyarlar denmiştir. Ledru-Rollin, Felix Pyat ve Delescluze en önemlileridir. Seçimlerde bozguna uğramalarından sonra gizli örgütlenmelerle çalıştılar ve Louis Napoléon Bonaparte'ın darbesi sonunda tasfiyeye uğradılar.